Devletin son açıklamalarından sonra popüler bir konu haline gelen kenevirin, birçok kişi tarafından yeni keşfedildiği düşünülse de, kenevirin tarihi çok eskilere dayanıyor. Osmanlı Devleti'nde hem askeri hem de toplumsal olarak çok önemli olan kenevir, hem teknolojinin gelişmesi hem de ekonomik sebepler yüzünden günümüzde unutuldu. Umarız devletin attığı adımlar doğru yönde olur ve bu sektör tekrar canlanır.
Not: Bu makale Deniz AKPINAR ve Ahmet NİZAMOĞLU'nun Turkish Studies - Social Sciences dergisinde yayınlanan "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kenevir Üretimi" isimli makalesinden ve Mehmet Taşdemir'in Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi'nde yayınlanmış "Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi Ve Kullanım Alanları (XV. Yüzyıl Sonu XVII. Yüzyıl İlk Yarısı)" isimli makalesinden derlenerek hazırlanmıştır. Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bu makaleleri okumanızı tavsiye ederiz.
Osmanlı'da kenevir(kendir) üretimi
Kenevir, Batı Asya ve Mısır'a, milattan 1000-2000 yıl önce; Avrupa'ya da milattan 1500 yıl önce İskitler tarafından götürülmüş, daha sonra Akdeniz kıyılarında ekimine başlanmıştır. Milattan 700-800 yıl öncesine ait kenevir liflerinin Anadolu'da bulunduğunu gösteren kayıtlar da mevcuttur. M.S. 500 yılından itibaren Avrupa'da önemli bir lif bitkisi olmuş ve 1632 yılından itibaren de Amerika kıtasında yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
Kendirin dünya üzerinde dolaşımı ile ilgili olarak; M.Ö. 100'üncü yıllarda Çinliler keneviri kağıt yapımında, M.Ö. 4200'de dokuma alanında kullandılar. M.Ö. 450'li yıllarda Heredotos'un anlattığına göre, İskitler kenevir bitkisini dokumakta ve geceleri barındıkları çadırları yapmakta kullanıyorlardı. 1150 yıllarında Müslümanlar, Avrupa'nın birçok bölgelerini kenevirle tanıştırdılar. Kıtanın ilk haritası kenevirden yapılan kâğıda çizildi. 1450 yılında Gutenberg, İncil'i kenevirden sayfalar hâlinde çoğalttı. 1492'de Kristof Kolomb'un gemisi 80 ton ağırlığında kenevirden üretilmiş yelken ve iple donatılmıştır. Önemi kısa sürede kavranan bitkinin bu yıllardan itibaren hızla ekimi yayılmıştır.
Latinler Kenevire “Kanbis sativa”, Yunanlar “Kanavis”, Portekizler “Kanhamo”, İspanyollar “Kanamo”, Ruslar “Kanaple”, Polonyalılar “Kanap”, Macarlar “Kender”, Araplar “Kınnup” ve İtalyanlar “Kanapa” demişlerdir. Osmanlı Devleti’nde ise “Kendir” veya “Kenevir” olarak isimlendirilmiştir.
Osmanlı dönenimde çiftçiler
Osmanlı Devleti’nde Kanuni Sultan Süleyman devrinin amirallerinden Barboros Hayreddin Paşa Kaptan-ı Derya olduğu zamanlar idaresindeki gemilerin urgan ve halat ihtiyacını Kastamonu’da üretilen kenevirlerden karşılamışlardır.
Osmanlı Devleti'inde kenevir üretimi konusunda öne çıkan iller Aydın, Trabzon, İzmir, Canik, Ordu ve Kastamonu'dur.
Osmanlı donanmasında kenevirin(kendirin) önemi
Osmanlı Devleti klasik dönemden itibaren donanması için ihtiyacı olan urgan, halat vb. gibi malzemeleri kenevirden elde ederek yapmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti Tersane-i Amire için vazgeçilmez bir ihtiyaç olan kenevirin üretilmesine ve teminine ayrı bir önem vermiştir. Osmanlı Devleti’nde Trabzon, Ordu, Canik, Aydın, İzmir ve Kastamonu sancak ve vilayetleri kenevir üretiminde ön plana çıkmıştır. Özellikle Kastamonu Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir üretiminin en çok yapıldığı bölgedir. Hatta Kastamonu kenevirleri zaman zaman Avrupa’ya ihraç edilmiştir.
Kenevir üretimine çok önem veren Osmanlı'nın bu konudaki tutumuna örnek olarak Aydın'da yaşanan olaylar örnek gösterilebilir:
Aydın’da Tersane-i Amire için gönderilmesi gereken kenevirde zaman zaman aksaklıklar yaşanmıştır bunun en önemli sebebi ise müslim ve gayr-i müslim tüccarlardan bazılarının keneviri Tersane-i Amire’ye göndermeleri gerekirken çeşitli yabancı tüccarlara gemiler aracılığıyla satarak daha fazla kar sağlama amacı gütmeleri olmuştur. Ancak bu durum devlet tarafından hoş görülmeyerek Tersane-i Amire’nin ihtiyacının sağlanmasında müsamaha gösteren ve Tersane-i Amire’nin ihtiyacını göz ardı ederek kenevir satan kişilerin cezalandırılacağı belirtilmiştir. Özelliklede İzmir ileri gelenleri ve çeşitli tüccar grupları bu konuda uyarılmıştır. Buradan anlaşıldığı üzere devlet kenevir ihtiyacı konusunda öncellikle kendi ihtiyacını sağlamaya çok önem vermiştir.
Kenevir(Kendir) yetiştirilen bölgeler
Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın başlarından itibaren kenevir ihtiyacını Anadolu’da Aydın, Trabzon, İzmir, Canik, Ordu ve Kastamonu gibi vilayet ve sancaklardan karşılamıştır.
Trabzon Eyaleti ve sancakları XIX. yüzyıl ortalarında kenevir üretimi konusunda oldukça ön plana çıkmıştır. 1851 yılında Trabzon Eyaletine bağlı Canik ve Ordu sancaklarından Tersane-i Amire için yıllık olarak ayrılması gerekmekte olan kendirin bir süredir tahsil olamamasından dolayı bahriye muhasebesinden 1851 senesi de dahil olmak üzere önceki senelerden tahsil edilememiş olan bütün kenevir hasılatının tedarik edilmesi yönünde Trabzon Eyaleti uyarılmıştır. Canik Sancağı’ndan 18.342 ve Ordu Sancağı’ndan 14.968 kantar yollanılması tespit edilmiştir. Donanmayı Hümayun’un bütün aletlerinin sağlanmasının kendire bağlı olmasından dolayı donanma için epeyce alet gerekli olduğundan mevcut sancaklardaki kendirin bir an önce teslim edilmesi istenmiştir. Kendirin tahsil edilememiş olması Tersane-i Amire’nin işlerine sekte vereceği belirtilmiştir. Trabzon valisine peyderpey olarak bir an önce kendirin yollanması emredilmiştir.
Aydın, Trabzon, İzmir, Canik, Ordu gibi bölgelerin yanı sıra Kastamonu Vilayeti Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar kenevirciliğin önemli bir merkezi olmuştur. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Kastamonu Vilayeti kendir ziraati ve urgan imalinin önemli bir merkezi durumdadır. Kastamonu’da üretilen kendir ve urgan İstanbul’a ve hatta Avrupa’ya ihraç olunmuştur. Devletin ihtiyaç duyduğu urgan ve halatlar genellikle Kastamonu’dan temin edilmiştir.
XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın sonlarına kadar olan yaklaşık yüz yıllık dönemde gerçekleştirilen kendir ve keten üretimi tablosu.
Osmanlı'da kenevirin(kendirin) kullanım alanları
Kendir hasadından sonraki işlemler çok ve yorucu olmasından dolayı kolektif bir çalışmayı gerektirmektedir. Lifler, sapından ayrıldıktan sonra dövme safhasına geçilir. Dövme safhasında bir çok alet kullanılmaktadır. Sapından ayrılan lifler yassı bir taş üzerinde ağaç tokmakları yardımıyla ezilerek yumuşatılır. Bu esnada lifin renkleri açılır ve daha sonra tarama işlemine geçilir. Taranan lifler düzgün bir hâl alarak imalat safhasına hazır hâle gelir. Kendirin işlenmiş hâlinden elde edilen ürünleri şu şekilde belirtmek mümkündür:
Kınnap
İmal edilen ürünlerin en incelerinden olup iki veya üç telli olarak, en iyi elyaftan yapılmaktadır. Özellikleri itibarıyla halkalı kınnap, örme kınnap, uç kınnapı, ikili kınnap, üçlü kınnap olmak üzere beş çeşidi vardı. Bunlar halkın en önemli geçim kaynağını oluşturmaktaydı. Zira bu ince lifler Rize yöresinde imal edildiği gibi, araştırmamızda bahsi geçen diğer yerleşim birimlerinin de vazgeçilmez geçim kaynaklarını oluşturmuştur. İmalât safhasına gelmiş olan bu maddeden yazlık giyim için entari, gecelik, yatak ve yorgan çarşafı ve başörtüsü imal edilmekteydi. Ayrıca bu ince liflerden elde edilen iplerden tente, balık ağı, çuval ve halı dokumasında çözgü ipi, çadır ve branda imali yapılmaktaydı. Bilhassa deniz suyuna karşı mukavemetli olması hasebiyle denizcilik malzemelerinin yapımında tercih edilmekteydi.
Sicim
Kınnaplardan daha kalın olarak imal edilir. Argalya (ince argalya ve kalın argalya), Franya (kırbaçlık franya, dört kırbaçlık franya, Selanik franyası, örmelik franya), pazar sicimi, bel ipi gibi çeşitleri bulunmaktadır.
Urgan
Kullanım alanı en geniş mamuldür. Bağlama, düğümleme, sarma, paketleme, tutturma ve balyalama işlerinde yoğun bir şekilde kul-lanılmaktadır. Ham madde olarak kullanılan kenevirin yetiştirilip işlen-mesinden, imaline ve pazarlanmasına kadar geniş bir toplum kesimini ilgilendirmektedir. Urganlar hazır ve sipariş olmak üzere iki şekilde imal edilmekteydi. Sipariş yoluyla imal edilenler, siparişi verenin arzu ettiği ebat ve uzunlukta yapılırdı. Hazır olanlar ise standartlara uygun bir şe-kilde yapılarak satışa sunulurdu. Diğer esnaf teşkilâtlarında olduğu gibi urgancı esnafının da teşkilâtı bulunmaktaydı Esnaf teşkilâtının içinde kethüda, nakib, şeyh, yiğitbaşı vb. bulunmakta ve faaliyet yürütmekteydi-ler. Hiçbir imalatçı bozuk tellerden urgan imal edemezdi. Zira arzu edilmeyen şekilde mal üreten urgancılar, halkın huzurunda teşhir edilerek imalâtçısı küçük düşürülür ve bu işten el çektirilirdi.
Urganlar da sicimlerde olduğu gibi çeşitli ebat ve uzunlukta imâl edilmekteydi. Bunlar, yarımlık, üçyüzlük, okkalık, beşyüzlük, birbuçukluk, ikilik, ikibuçukluk olarak adlandırılırdı.
Temsili urgan üreten esnaf (Tokat Belediyesi Şehir Müzesi)
Halat
Urgandan daha kalın olup 5 ilâ 50 kg arasında değişen ağırlıkta imal edilmekteydiler. Umumiyetle sipariş üzerine yapılırdı. Muayyen bir çeşidi olmamasına rağmen isteğe göre yapılmaktaydı. Daha ziyade gemi ve donanmanın ihtiyacı için yapılırdı. Uzunlukları yüz metreye kadar olabilmekteydi.
Yabancı girişimciler
XX. yüzyılın başlarında kenevir imtiyazı ile ilgili olarak sadece yerli girişimciler teşebbüste bulunmamış yabancı girişimci ve şirketlerde çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Kenevir ziraat ve ticaretiyle meşgul büyük bir Macar şirketi kendir ziraatı arzusunda olarak bunun için Konya ve Ereğli civarında içinden su akan veya keneviri sulayacak kuyuları bulunan 10.000 hektar kadar arazi satın alma veya kiralamaya hazır olacağına ve bu şirket sonradan orada birde büyük kenevir fabrikası tesis etmek arzusunda olmuştur.
Kapak görseli : https://twitter.com/OttomanArchive